x_y_z
21-04-08, 21:00
Tarkan a paris...
Tarkan Paris'ten dünyaya açılan bir kapının eşiğinde,bütün Fransız dergileri böyle söylüyor.Fazla söze ne hacet,işte o dergilerden başlık ve spotlar;
Mucize gözlü Türk;Boğazın zeki Prensi,İstanbul'dan gelen Bond,
Alain Delon'dan sonra en yakışıklı adam,Başarının öpücüğü,onu dayanılmaz buluyoruz,Tarkan büyük bir açığı dolduruyor..Ve daha neler neler..Paris çocuk düşlerimin çiçek dürbünü,efsanevi aşklarımın kalbi,kaçamak öpüşlerimin sırdaşı..Paris,benim kutsal mabedim..İşte yine sana geldim.Senin kadar güzel,kışkırtıcı ve batan çıkarıcı bir yıldızla randevum var.
Paris bıraktığım gibi,hatta yüzlerce yıl öncesi gibi.Tine "gökleri salkım salkım şiir," yine gümüş saplı bir ayna..Paris de İstanbul gibi kışa hazırlanıyor.İnceden bir yağmur tutturmuş;kaldırımlar,köprüler,çatılar ışıl ışıl.Her köşe başında bir başka Fransız filminde sahneler tekrarlanıyor.Ahbu tutkulu akşamüstleri,ah bu hüzün yağmurları..İnsan kendini Pariste sırılsıklam aşık sanıyor.En Parisienne filmin hem melankolik Jenue Dame'i hem de ön koltuktaki seyiricisiyim sanki.
Bu büyüye daha fazla kapılmadan antakt vermeli;Parisienne bir filmin baş rolünde oynamayı bir başka randevuya ertelemeliyim.Ne artistim,ne de seyirci bu kez gazeteciyim ve Paris kadar ışıltılı bir yıldızla buluşacağım birazdan.Bir an önce işime dönsem iyi olur.Büyük randevu öncesi,fotoğrafçı arkadaşım Tamer Yılmaz!ka Oaris sokaklarını turluyoruz.Rüzgarlı meydanlarda,sıcak Cafelerde,yağmurlu sokaklarda hep aynı şarkı çalıyor."Sous Le Ciel De Paris S'envole Une Chanson..."Wdith Piaf bu kez Tarkan için uçuşturuyor şarkısını Paris göğünün altında..Her radyo kanalından,her müzik marketten ve bütün genç kızların dilinden,hep aynı şarkı dökülüyor;"yakalarsam..."Parisliler durmadan birbirine öpücük gönderiyor..Gerçekten bu akdar beklemiyor olmalıyızki,Tamerde ben de şaşırıyor,ve seviniyoruz.Ve Tarkanın kaldığı otele doğru yola koyuluyoruz,hava o kadar soğuk ki.Ben içimden Prevertin bir şiirini mırıldanıp ısınmaya çalışıyorum;"Karanlığın içinde tek tek yakılmış üç kibrit..."Şiirin adı Paris At Night,yani bu geceye çok yakışıyor...Otel eski bir Placeda Victor Hugonun eviyle karşılıklı.Ortaçağdan kalma,görkemli bir ahşap kapıdan,küçücük bir avluya giriyoruz,bembeyaz inci çicekleri geceye göz kırpıyor.İömine ateşinin çıtırtıları,kocaman rahat koltuklar...Otel lobisinden çok bir dağ evinin sıcaklığına konuk oluyoruz..Tarkan sımsıcak bir gülümsemeyle karşılıyor bizi,bütün soğuklar dışarıda kalıyor...Tamerle ikisini görmelisiniz,nasıl da yaramaz çocuklar gibi sarmaşıyorlar birbirilerine,nasılda şakalaşıyorlar,daha iki dakikadan eğlenmeye başladılar bile.
Taşın suskunluğu ile ahşabın sıcaklığında buluşan otelin 6 numaralı odasına çıkıyoruz.Tarkan bu odada uyuyor,uyanıyor,upuzun telefon konuşmaları yapıyor,kitap okuyor,şarkılar söylüyor..:Tarkan Parisin damarlarında adım adım bu odadan sızıp,her öpücüğ, ile Parislileri kendine biraz daha hayran bırakıyor.Kapıdan girerken sanki mahcup;biraz dağınık kusura bakmayın diyor.New york-Paris,Londra hattında haliyle valizler hep açık.
Giysiler,kağıtlar,kitaplar,kalemler,dergiler,kaset ler,heyecanlı ve tutkulu bir yaşamın ipuçlarını ele veriyor."Şımarık"ın Fransada basılmış LP'sini gösteriyor,çok sevinçli"Benimde artık bir uzunçalarım oldu" diyor.Başucunda Platin CD ödülü,Belçikada 50 binin üzerinde satanlara veriliyormuş.Oranın nüfus ölçülerine göre bu rakam hayli yüksek tabii...Albümün Fransadaki satışları ise 300 binin üzerinde,George Michel,Madonna,Ricky Martinler 30.sırada dolaşırken Tarkan Fransa listelerinde 3.sıraya yerleşti.Sevinçli tabii,ama yine de şu askerlik meselesi,başarısının ve hak ettiği mutluluğun tadıno tam çıkaramıyor..Neyse tatsız konuları kapatalım..Zaten herkes dilediği gibi yorum yapıyor.Kıpkırmızı şarapla doldurup kadehlerimizi,Pariste olmaya içiyoruz.Tamer evin yaramaz oğlanı,hemen yere badaş kurup yerleşiyor.Tarkanla daldan dala atladıkları koyu bir muhabbeti çoktan sardılar.Belgesel programlarından girip garip ama gerçeklerden çıkıyorlar.Araya komik kamera şakaları,dehşet veren programlar,taklitler,fıkralar karışıyor.Ben çaktırmadan odayı karıştırma halindeyim:Başucunda iki kitap,biri Agatha Christienin diğeri Amerikalı bir yazarın "yeni bir hayat"isimli yarı belgesel romanı.Kitaplara baktığımı görünce hemen iki öneride bulunuyor."Tanrıyla Sohbet"ve"2150 Elmas",mutlaka okumalısın diyor,ve başlıyor anlatmaya.."2150 elmas tamamen hayal gücüne dayalı bir kitap ama çok etkilendim.2150deki makro dünya ile bugünkü mikro dünyayı anlatıyor.Onların dünyasında hükümet yok,yönetici yok,kurallar ve kuralları koyanlar yok.Çünkü bütün bu hırslar bencilliği getiriyor.Bitirdikten sonra ben bu mikro dünyada nasıl yaşayacağım diye günlerce hayıflandım oraya gitmek istedim.."Kitap muhabbeti hepimizin hoşuna gidiyor.Simyacılar,Ramthalar,Nedim Gürselin Boğazkesen'i..Simyacı ona,kendi hazinesine giden yolu tarif etmiş;Tarkan da bize tarif ediyor..Bir şey istiyorsan koşulsuz iste,ona ulaşmak için bütün evren sana yardım edecektir,yoluna çıkan herşey seni aradığına götürür,eğer sen pozitifsen,eğer sen mutlulukla bakabiliyorsan"..Simyacıdaki çocuk gibi Tarkanın kendi hazimesine giden yolda aşkı tanıyor,doğanın muhteşem gücünü fark ediyor,evrende bütünleşerek her gün daha büyüyor,çoğalıyor,bı her sözüyle o kadar ortada ki.Kendini ona rakip gören küstah popçu hakkında bir espri yapıyorum.İlk başta oda gülüyor ama sonra "Ya boşver sen ben kimseye negatif bir şey yüklemek istemiyorum,herkes istediğini yapsın,onlarda iyi olsunlar" diyor.Kendi sözlerimden utanıyorum,İşte bu yüzden o bu kadar başarılı bu kadar parlak.
Mucize Gözlü Türk
Tamerle ikisi kitaplardan filmlere geçiyorlar,ben karıştırmaya devam ediyorum:
Yine başunda mini bir cd player ve cdler..George Michel'in "Lets go for out"u Prince'nin kiss ve en büyük hayali Madonna..Kısalı uzunlu notlar,fotoğrafflar,yeni yazılan şarkı sözleri,yeni oluşacak bestelerin ilk melodileri...Bu koşuşturmaya takviye vitaminler ve iki tanede parfüm;Bulgari,Egoiste..Sehpanın üstünde yığınla Fransızca dergi,hepisnde de Tarkan röportajları,şarkı yorumları ve iltifatlar..Başlıklar ve spotlar etkileyici"Mucize gözlü Türk","Boğazın Zeki prensi","Rickey Martinin Türk versiyonu","25 yaşındaki güzel Tarkan","Paris onun için bir geçiş","Çılgın Türk"
"Şımarık ile fransız şarkıları ekarte eden bu seksi adamın albümü şımarık ve güzel",Tarkan top modellerin çekiciliğini ve kıvrak dansların karşı konulmazlığını taşıyor..Ve daha neler neler..İngilizce bile konuşamayan bu tutucu insanlar ülkende sen kalk,Türkçe şarkı söyle,tek kelime anlamasınlar ama yine de sana bayılsınlar.Nasıl bir şey bu?Hemen cevaplıyor Tarkan "Paylaşım şekilleri farklı olsada duygular aynıdır,sevgi de aşkda.O şehveti ve aşkı hisediyorlar.Müzik evrenseldir,tabi öpücüklerde her yerde aynı.O yüzden dile takılmıyorlar,anlamıyorlar belki ama şarkı cok eğlenceli.Neden tadını çıkarmasınlar,o yüzden burayı çok seviyorum"Tabi şarkının ynında fizik olarak da etkileyici olduğunu,karizmayı atlamamak lazım.Ona da cevabı hazır Tarkanın"Ben hiçte klasik Türk erkeği kalıplarına uyan biri değilim.Duygularımı gösteriyorum,dibine kadar yaşıyorum.Ağlayacaksam da ağlarım,yada istediğim gibi kıvırtırım,göbeğimi de atarım.Bu kuralları kim koydu ya,hiç biri umrumda değil"
Tamerle ikisi yarınki fotoğraf çekiminin detaylarına geçtiler bile.Mekanlar,açılar,kareler saptanıyor.Ben bu kez gözümü giysilere diktim.Tarkanda anlamış olmalı "giysileri Hülya seçsin" diyor.Satenli pantolonlar,altına giyilecek botlar,yumuşacık bir atkı,üstüne de ceketler..Siyah gömleğin incecik kumaşı öyle kışkırtıcı ki,hele o New yorktaki bitpazarından aldığı ikinci el deri cekete taptım.Dokunmatik olduğum için hepsini elliyor,dokusunu parmak uçlarımda görmek istiyorum:Hemen fark ediyor bunu Tarkan,gülüyor "bende de vardır bu,herşeye dokunurum,hissetmek isterim onu en çokda çiçeklere dokunurum,okşarım konuşurum onlarla" diyor.
Tarkan Paris'ten dünyaya açılan bir kapının eşiğinde,bütün Fransız dergileri böyle söylüyor.Fazla söze ne hacet,işte o dergilerden başlık ve spotlar;
Mucize gözlü Türk;Boğazın zeki Prensi,İstanbul'dan gelen Bond,
Alain Delon'dan sonra en yakışıklı adam,Başarının öpücüğü,onu dayanılmaz buluyoruz,Tarkan büyük bir açığı dolduruyor..Ve daha neler neler..Paris çocuk düşlerimin çiçek dürbünü,efsanevi aşklarımın kalbi,kaçamak öpüşlerimin sırdaşı..Paris,benim kutsal mabedim..İşte yine sana geldim.Senin kadar güzel,kışkırtıcı ve batan çıkarıcı bir yıldızla randevum var.
Paris bıraktığım gibi,hatta yüzlerce yıl öncesi gibi.Tine "gökleri salkım salkım şiir," yine gümüş saplı bir ayna..Paris de İstanbul gibi kışa hazırlanıyor.İnceden bir yağmur tutturmuş;kaldırımlar,köprüler,çatılar ışıl ışıl.Her köşe başında bir başka Fransız filminde sahneler tekrarlanıyor.Ahbu tutkulu akşamüstleri,ah bu hüzün yağmurları..İnsan kendini Pariste sırılsıklam aşık sanıyor.En Parisienne filmin hem melankolik Jenue Dame'i hem de ön koltuktaki seyiricisiyim sanki.
Bu büyüye daha fazla kapılmadan antakt vermeli;Parisienne bir filmin baş rolünde oynamayı bir başka randevuya ertelemeliyim.Ne artistim,ne de seyirci bu kez gazeteciyim ve Paris kadar ışıltılı bir yıldızla buluşacağım birazdan.Bir an önce işime dönsem iyi olur.Büyük randevu öncesi,fotoğrafçı arkadaşım Tamer Yılmaz!ka Oaris sokaklarını turluyoruz.Rüzgarlı meydanlarda,sıcak Cafelerde,yağmurlu sokaklarda hep aynı şarkı çalıyor."Sous Le Ciel De Paris S'envole Une Chanson..."Wdith Piaf bu kez Tarkan için uçuşturuyor şarkısını Paris göğünün altında..Her radyo kanalından,her müzik marketten ve bütün genç kızların dilinden,hep aynı şarkı dökülüyor;"yakalarsam..."Parisliler durmadan birbirine öpücük gönderiyor..Gerçekten bu akdar beklemiyor olmalıyızki,Tamerde ben de şaşırıyor,ve seviniyoruz.Ve Tarkanın kaldığı otele doğru yola koyuluyoruz,hava o kadar soğuk ki.Ben içimden Prevertin bir şiirini mırıldanıp ısınmaya çalışıyorum;"Karanlığın içinde tek tek yakılmış üç kibrit..."Şiirin adı Paris At Night,yani bu geceye çok yakışıyor...Otel eski bir Placeda Victor Hugonun eviyle karşılıklı.Ortaçağdan kalma,görkemli bir ahşap kapıdan,küçücük bir avluya giriyoruz,bembeyaz inci çicekleri geceye göz kırpıyor.İömine ateşinin çıtırtıları,kocaman rahat koltuklar...Otel lobisinden çok bir dağ evinin sıcaklığına konuk oluyoruz..Tarkan sımsıcak bir gülümsemeyle karşılıyor bizi,bütün soğuklar dışarıda kalıyor...Tamerle ikisini görmelisiniz,nasıl da yaramaz çocuklar gibi sarmaşıyorlar birbirilerine,nasılda şakalaşıyorlar,daha iki dakikadan eğlenmeye başladılar bile.
Taşın suskunluğu ile ahşabın sıcaklığında buluşan otelin 6 numaralı odasına çıkıyoruz.Tarkan bu odada uyuyor,uyanıyor,upuzun telefon konuşmaları yapıyor,kitap okuyor,şarkılar söylüyor..:Tarkan Parisin damarlarında adım adım bu odadan sızıp,her öpücüğ, ile Parislileri kendine biraz daha hayran bırakıyor.Kapıdan girerken sanki mahcup;biraz dağınık kusura bakmayın diyor.New york-Paris,Londra hattında haliyle valizler hep açık.
Giysiler,kağıtlar,kitaplar,kalemler,dergiler,kaset ler,heyecanlı ve tutkulu bir yaşamın ipuçlarını ele veriyor."Şımarık"ın Fransada basılmış LP'sini gösteriyor,çok sevinçli"Benimde artık bir uzunçalarım oldu" diyor.Başucunda Platin CD ödülü,Belçikada 50 binin üzerinde satanlara veriliyormuş.Oranın nüfus ölçülerine göre bu rakam hayli yüksek tabii...Albümün Fransadaki satışları ise 300 binin üzerinde,George Michel,Madonna,Ricky Martinler 30.sırada dolaşırken Tarkan Fransa listelerinde 3.sıraya yerleşti.Sevinçli tabii,ama yine de şu askerlik meselesi,başarısının ve hak ettiği mutluluğun tadıno tam çıkaramıyor..Neyse tatsız konuları kapatalım..Zaten herkes dilediği gibi yorum yapıyor.Kıpkırmızı şarapla doldurup kadehlerimizi,Pariste olmaya içiyoruz.Tamer evin yaramaz oğlanı,hemen yere badaş kurup yerleşiyor.Tarkanla daldan dala atladıkları koyu bir muhabbeti çoktan sardılar.Belgesel programlarından girip garip ama gerçeklerden çıkıyorlar.Araya komik kamera şakaları,dehşet veren programlar,taklitler,fıkralar karışıyor.Ben çaktırmadan odayı karıştırma halindeyim:Başucunda iki kitap,biri Agatha Christienin diğeri Amerikalı bir yazarın "yeni bir hayat"isimli yarı belgesel romanı.Kitaplara baktığımı görünce hemen iki öneride bulunuyor."Tanrıyla Sohbet"ve"2150 Elmas",mutlaka okumalısın diyor,ve başlıyor anlatmaya.."2150 elmas tamamen hayal gücüne dayalı bir kitap ama çok etkilendim.2150deki makro dünya ile bugünkü mikro dünyayı anlatıyor.Onların dünyasında hükümet yok,yönetici yok,kurallar ve kuralları koyanlar yok.Çünkü bütün bu hırslar bencilliği getiriyor.Bitirdikten sonra ben bu mikro dünyada nasıl yaşayacağım diye günlerce hayıflandım oraya gitmek istedim.."Kitap muhabbeti hepimizin hoşuna gidiyor.Simyacılar,Ramthalar,Nedim Gürselin Boğazkesen'i..Simyacı ona,kendi hazinesine giden yolu tarif etmiş;Tarkan da bize tarif ediyor..Bir şey istiyorsan koşulsuz iste,ona ulaşmak için bütün evren sana yardım edecektir,yoluna çıkan herşey seni aradığına götürür,eğer sen pozitifsen,eğer sen mutlulukla bakabiliyorsan"..Simyacıdaki çocuk gibi Tarkanın kendi hazimesine giden yolda aşkı tanıyor,doğanın muhteşem gücünü fark ediyor,evrende bütünleşerek her gün daha büyüyor,çoğalıyor,bı her sözüyle o kadar ortada ki.Kendini ona rakip gören küstah popçu hakkında bir espri yapıyorum.İlk başta oda gülüyor ama sonra "Ya boşver sen ben kimseye negatif bir şey yüklemek istemiyorum,herkes istediğini yapsın,onlarda iyi olsunlar" diyor.Kendi sözlerimden utanıyorum,İşte bu yüzden o bu kadar başarılı bu kadar parlak.
Mucize Gözlü Türk
Tamerle ikisi kitaplardan filmlere geçiyorlar,ben karıştırmaya devam ediyorum:
Yine başunda mini bir cd player ve cdler..George Michel'in "Lets go for out"u Prince'nin kiss ve en büyük hayali Madonna..Kısalı uzunlu notlar,fotoğrafflar,yeni yazılan şarkı sözleri,yeni oluşacak bestelerin ilk melodileri...Bu koşuşturmaya takviye vitaminler ve iki tanede parfüm;Bulgari,Egoiste..Sehpanın üstünde yığınla Fransızca dergi,hepisnde de Tarkan röportajları,şarkı yorumları ve iltifatlar..Başlıklar ve spotlar etkileyici"Mucize gözlü Türk","Boğazın Zeki prensi","Rickey Martinin Türk versiyonu","25 yaşındaki güzel Tarkan","Paris onun için bir geçiş","Çılgın Türk"
"Şımarık ile fransız şarkıları ekarte eden bu seksi adamın albümü şımarık ve güzel",Tarkan top modellerin çekiciliğini ve kıvrak dansların karşı konulmazlığını taşıyor..Ve daha neler neler..İngilizce bile konuşamayan bu tutucu insanlar ülkende sen kalk,Türkçe şarkı söyle,tek kelime anlamasınlar ama yine de sana bayılsınlar.Nasıl bir şey bu?Hemen cevaplıyor Tarkan "Paylaşım şekilleri farklı olsada duygular aynıdır,sevgi de aşkda.O şehveti ve aşkı hisediyorlar.Müzik evrenseldir,tabi öpücüklerde her yerde aynı.O yüzden dile takılmıyorlar,anlamıyorlar belki ama şarkı cok eğlenceli.Neden tadını çıkarmasınlar,o yüzden burayı çok seviyorum"Tabi şarkının ynında fizik olarak da etkileyici olduğunu,karizmayı atlamamak lazım.Ona da cevabı hazır Tarkanın"Ben hiçte klasik Türk erkeği kalıplarına uyan biri değilim.Duygularımı gösteriyorum,dibine kadar yaşıyorum.Ağlayacaksam da ağlarım,yada istediğim gibi kıvırtırım,göbeğimi de atarım.Bu kuralları kim koydu ya,hiç biri umrumda değil"
Tamerle ikisi yarınki fotoğraf çekiminin detaylarına geçtiler bile.Mekanlar,açılar,kareler saptanıyor.Ben bu kez gözümü giysilere diktim.Tarkanda anlamış olmalı "giysileri Hülya seçsin" diyor.Satenli pantolonlar,altına giyilecek botlar,yumuşacık bir atkı,üstüne de ceketler..Siyah gömleğin incecik kumaşı öyle kışkırtıcı ki,hele o New yorktaki bitpazarından aldığı ikinci el deri cekete taptım.Dokunmatik olduğum için hepsini elliyor,dokusunu parmak uçlarımda görmek istiyorum:Hemen fark ediyor bunu Tarkan,gülüyor "bende de vardır bu,herşeye dokunurum,hissetmek isterim onu en çokda çiçeklere dokunurum,okşarım konuşurum onlarla" diyor.