Jessie
23-06-11, 23:40
The Invisible
Madam Bones tahtaya çizdiği tabloyu tamamlayarak bizlere doğru yöneldi ve konunun geri kalanını anlatmaya başladı.Siyah denilebilecek kadar koyu gözleri hepimizin üzerinde dolaştı ve tabiki alışılmış olarak bana döndüklerinde birkaç saniye daha fazla kaldılar.Gözlerinde o herzaman ki şevkat vardısanki kendi zamanlarında benim yaşadıklarımı yaşamış gibi bakardı bana.Bilmiyorum.Belki de yaşamıştı.Bizim bulunduğumuz bu dünyada eğer birileri sizi ezmeye karar verdiyse ne yaparsanız yapın başarısız olurdunuz.Evet sınıftaki en çalışkan kişi olduğum doğruyduen yüksek notları alan bendim.Ne yazık ki bu benimdiğer kızlar tarafından 'ucube' olarak görülmemeerkeklere göreyse hiçbir güzelliği ya da çekiciliği olmayan bir varlık olarak tanınmama neden olmuştu.'Umrumda değil' demiştim kendime defalarca 'Hiçbiri umrumda değil.' En tuhaf olanı ise bir süre sonra kendi yalanıma inanmaya başlamış olmamdı.Bu artık benimle uğraştıklarında onları rahatsız ediyordu.
Kapının tıklatılmasıyla irkilerek düşüncelerimden kayboldum.Madam Bones da dersini anlatmayı bırakarak herzaman ki yumuşak ve nazik tonlu sesiyle kapının diğer tarafında bekleyeni içeri davet etti.Gözlüklerimi burnumun üzerine biraz daha iterek sınıfın geri kalanı gibi bende dikkatimi Mr. Howard'a yönelttim.O da yüzünde hafif bir gülümsemeyle Madam Bones'un yanına yöneldi.Düzgün ütülenmiş koyu gri rengi pantalonu ve üzerindeki kolları sıyrılmış mavi gömleğiyle yine oldukça hoştu.Hafif bronz rengi teniparlakkoyu kahve saçları ve yeşile benzeyen ela rengi gözleriyle bu adamın kırk yaşında olduğunu ya da boşanmış olduğunu söylemek bir hakaret sayılırdı.
-Mr.Gray biraz önce geldi Madam.Bundan sonra sizin sınıfınızda okuyacak.Mr Gray ! diye seslendi kapıya doğru Neden gelip öğretmeniniz ve arkadaşlarınızla tanışmıyorsunuz?
-Ah bu iki zavallının cilveleşmesi beni bir gün öldürecek ! 80 yaşına ulaşmadan evlilik teklifini yapsa bari. Yoksa 'Sevgili Bayan Mükemmel Öğretmen'i bu gidişte evde kalacak. Diye yorum yaptı iki sıra arkamda oturan zenginparlak ve popüler Tina Morgan.Onun hemen arkadasında onun kadar popüler sevgilisi Micheal Andrews'un somurttuğunu ve en yakın arkadaşı -ya da yandaşı mı demeliyim?- Lyndy Gordon'ın kıkırdadığını duydum. Zavallı Madam Bones ise hiçbirşeyden haberi olmadan yeni öğrenciyi sınıfa tanıştırmakla meşguldü.Hakkında konuşulanları duysaydı herhalde bir daha asla yüzümüze bakamazdı.Moronlar.
Kafamı Tina ve zırvalıklarından çevirip içeriye giren 'Yeni gelen oğlan'a çevirdiğimde sınıfta birden kızlardan yükselen nefes tutma ve iç geçirme seslerini ve oğlanların homurtularını duydum.Yeni oğlan uzun boylu ve sıskaydı.Açık sarı renkli saçları mermer kadar beyaz ve pürüzsüz bir yüzü çevrelemişti.Yüzünün hatları keskindi ve usta bir heykeltraşın elinden çıkmışcasına kusursuzdu.Yinede sınıfta tek tepki vermeyen kişi bendim.Aslında benim yaptığım tek şey gözlerimi devirmek ve sıkıntıyla iç çekmemeye çalışmak olmuştu.Elbetteki bu Tina'nın dikkatini çekmeyi başardı.
-Hey ! hey ! Bayan ben herşeyi bilirim bundan da mı etkilenmedi yoksa? Ah ama tabii o gözlüklerinin diğer tarafında olan dünyayla pek de ilgilenmiyor.Ne o Amy kendine seni öpüp kurbalığından kurtaracak gözlüklü ve diş telli bir prens mi bekliyordun?
Amacına ulaştı ve sınıfta bir kıkırtı dalgası koptu.Yanaklarımdan çıkan ısıyı hissedebiliyordum.Yine cevap vermedimbiliyordum ki eğer karşılık verirsem bu iş iyice uzayacaktı.Ve işin gerçeği beni ona karşı savunacak hiçkimse yoktu.Elimin tersini sertçe yanağıma sürttüm -gergin olduğum zamanlarda bilinçsizce yaptığım bir hareketti bu. O sırada Bayan Bones da elindeki dosyadan başını kaldırarak oğlana döndü.
-Evet Mr Howard teşekkürler.Sanırım artık dersimize devam edebiliriz.Steven artık oturacağın yeri seçebilirsin.İyi günler Mr Howard.
Oğlanın mavi bakışları kendine oturmak için yer ararken hepimizin üzerinde dolaştı.Ve sonucunda tepkisini belli edercesine biçimli alnını kırıştırdı.Bizden hiç hoşlanmamıştıdaha hiçkimseyi tanımıyordu bile ! Oturabileceği iki yer vardı.Sınıfta benim ve Tina'nın yanı dışında her sıra doluydu.Düşüncelerim beni yanıltmadı ve oğlan küstahkendini beğenmiş ve kaba oğlan- Tina'nın yanına oturabilmek için beni geçti.
O anda beklenmedik bir hareketle Micheal'ın onun önüne geçerek boş sıraya oturduğunu gördüm.Daha sonra da arkasını dönerek şimdi boş olan sıraya elini koydu. 'Burası doluGray.' yanımı işaret etti 'Şuraya oturabilirsin.' Oğlanın bu hareketi hiç beklemediği çok açıktı.Çenesinde bir kasın seğirdiğini farkettim ve hafif bir pembelik de boynundan yükselmeye başlamıştı.Büyük bir ihtimalle hayatında emir almaya alışkın değildi.Ya da emir verenlerdendi.Şaşırtıcı olarak hiçbirşey söylemeden boş sıraya oturdu.Micheal'a ise kimse birşey söylememişti.
Elbette okulun en mükemmel ve zengin çiftine kim ne diyebilirdiki? Uzun bir süre boyunca benimle oturacak olan Steven Gray'in ise tepkisinliğine ve soğukluğuna ise incinmediğimi söyledim kendime.Birisinin benim hakkımda hiçbirşey bilmeden benden uzak durmak istemedi başıma yeni gelen bir olay değildi hayır.İçimi çektim.İlk değildi ve son olmayacağına adım gibi emindim.Ben Amy Thompson'dım..Görünmez olandım...
Madam Bones tahtaya çizdiği tabloyu tamamlayarak bizlere doğru yöneldi ve konunun geri kalanını anlatmaya başladı.Siyah denilebilecek kadar koyu gözleri hepimizin üzerinde dolaştı ve tabiki alışılmış olarak bana döndüklerinde birkaç saniye daha fazla kaldılar.Gözlerinde o herzaman ki şevkat vardısanki kendi zamanlarında benim yaşadıklarımı yaşamış gibi bakardı bana.Bilmiyorum.Belki de yaşamıştı.Bizim bulunduğumuz bu dünyada eğer birileri sizi ezmeye karar verdiyse ne yaparsanız yapın başarısız olurdunuz.Evet sınıftaki en çalışkan kişi olduğum doğruyduen yüksek notları alan bendim.Ne yazık ki bu benimdiğer kızlar tarafından 'ucube' olarak görülmemeerkeklere göreyse hiçbir güzelliği ya da çekiciliği olmayan bir varlık olarak tanınmama neden olmuştu.'Umrumda değil' demiştim kendime defalarca 'Hiçbiri umrumda değil.' En tuhaf olanı ise bir süre sonra kendi yalanıma inanmaya başlamış olmamdı.Bu artık benimle uğraştıklarında onları rahatsız ediyordu.
Kapının tıklatılmasıyla irkilerek düşüncelerimden kayboldum.Madam Bones da dersini anlatmayı bırakarak herzaman ki yumuşak ve nazik tonlu sesiyle kapının diğer tarafında bekleyeni içeri davet etti.Gözlüklerimi burnumun üzerine biraz daha iterek sınıfın geri kalanı gibi bende dikkatimi Mr. Howard'a yönelttim.O da yüzünde hafif bir gülümsemeyle Madam Bones'un yanına yöneldi.Düzgün ütülenmiş koyu gri rengi pantalonu ve üzerindeki kolları sıyrılmış mavi gömleğiyle yine oldukça hoştu.Hafif bronz rengi teniparlakkoyu kahve saçları ve yeşile benzeyen ela rengi gözleriyle bu adamın kırk yaşında olduğunu ya da boşanmış olduğunu söylemek bir hakaret sayılırdı.
-Mr.Gray biraz önce geldi Madam.Bundan sonra sizin sınıfınızda okuyacak.Mr Gray ! diye seslendi kapıya doğru Neden gelip öğretmeniniz ve arkadaşlarınızla tanışmıyorsunuz?
-Ah bu iki zavallının cilveleşmesi beni bir gün öldürecek ! 80 yaşına ulaşmadan evlilik teklifini yapsa bari. Yoksa 'Sevgili Bayan Mükemmel Öğretmen'i bu gidişte evde kalacak. Diye yorum yaptı iki sıra arkamda oturan zenginparlak ve popüler Tina Morgan.Onun hemen arkadasında onun kadar popüler sevgilisi Micheal Andrews'un somurttuğunu ve en yakın arkadaşı -ya da yandaşı mı demeliyim?- Lyndy Gordon'ın kıkırdadığını duydum. Zavallı Madam Bones ise hiçbirşeyden haberi olmadan yeni öğrenciyi sınıfa tanıştırmakla meşguldü.Hakkında konuşulanları duysaydı herhalde bir daha asla yüzümüze bakamazdı.Moronlar.
Kafamı Tina ve zırvalıklarından çevirip içeriye giren 'Yeni gelen oğlan'a çevirdiğimde sınıfta birden kızlardan yükselen nefes tutma ve iç geçirme seslerini ve oğlanların homurtularını duydum.Yeni oğlan uzun boylu ve sıskaydı.Açık sarı renkli saçları mermer kadar beyaz ve pürüzsüz bir yüzü çevrelemişti.Yüzünün hatları keskindi ve usta bir heykeltraşın elinden çıkmışcasına kusursuzdu.Yinede sınıfta tek tepki vermeyen kişi bendim.Aslında benim yaptığım tek şey gözlerimi devirmek ve sıkıntıyla iç çekmemeye çalışmak olmuştu.Elbetteki bu Tina'nın dikkatini çekmeyi başardı.
-Hey ! hey ! Bayan ben herşeyi bilirim bundan da mı etkilenmedi yoksa? Ah ama tabii o gözlüklerinin diğer tarafında olan dünyayla pek de ilgilenmiyor.Ne o Amy kendine seni öpüp kurbalığından kurtaracak gözlüklü ve diş telli bir prens mi bekliyordun?
Amacına ulaştı ve sınıfta bir kıkırtı dalgası koptu.Yanaklarımdan çıkan ısıyı hissedebiliyordum.Yine cevap vermedimbiliyordum ki eğer karşılık verirsem bu iş iyice uzayacaktı.Ve işin gerçeği beni ona karşı savunacak hiçkimse yoktu.Elimin tersini sertçe yanağıma sürttüm -gergin olduğum zamanlarda bilinçsizce yaptığım bir hareketti bu. O sırada Bayan Bones da elindeki dosyadan başını kaldırarak oğlana döndü.
-Evet Mr Howard teşekkürler.Sanırım artık dersimize devam edebiliriz.Steven artık oturacağın yeri seçebilirsin.İyi günler Mr Howard.
Oğlanın mavi bakışları kendine oturmak için yer ararken hepimizin üzerinde dolaştı.Ve sonucunda tepkisini belli edercesine biçimli alnını kırıştırdı.Bizden hiç hoşlanmamıştıdaha hiçkimseyi tanımıyordu bile ! Oturabileceği iki yer vardı.Sınıfta benim ve Tina'nın yanı dışında her sıra doluydu.Düşüncelerim beni yanıltmadı ve oğlan küstahkendini beğenmiş ve kaba oğlan- Tina'nın yanına oturabilmek için beni geçti.
O anda beklenmedik bir hareketle Micheal'ın onun önüne geçerek boş sıraya oturduğunu gördüm.Daha sonra da arkasını dönerek şimdi boş olan sıraya elini koydu. 'Burası doluGray.' yanımı işaret etti 'Şuraya oturabilirsin.' Oğlanın bu hareketi hiç beklemediği çok açıktı.Çenesinde bir kasın seğirdiğini farkettim ve hafif bir pembelik de boynundan yükselmeye başlamıştı.Büyük bir ihtimalle hayatında emir almaya alışkın değildi.Ya da emir verenlerdendi.Şaşırtıcı olarak hiçbirşey söylemeden boş sıraya oturdu.Micheal'a ise kimse birşey söylememişti.
Elbette okulun en mükemmel ve zengin çiftine kim ne diyebilirdiki? Uzun bir süre boyunca benimle oturacak olan Steven Gray'in ise tepkisinliğine ve soğukluğuna ise incinmediğimi söyledim kendime.Birisinin benim hakkımda hiçbirşey bilmeden benden uzak durmak istemedi başıma yeni gelen bir olay değildi hayır.İçimi çektim.İlk değildi ve son olmayacağına adım gibi emindim.Ben Amy Thompson'dım..Görünmez olandım...