eskalen
17-11-10, 17:23
Tarkan isminin gectigi 1 kose yazisi ve 1 roportaj..Keyifle okuyunuz derim :)
Melis Alphan'in Ata Demirer ile yaptigi roportajdan bir bolum;
Tarkan da Ay’daki hidroelektrik santrallerini protesto eder artık.
- Tarkan’ın belgesel seslendirmesi çok ilginç gerçekten. National Geographic’in bir belgeseli; “Büyük Göç”.
“Yatak odası sesiyle seslendirmiş” dediler ya...
- “Ahhhh evet kelebekler bu büyük göçün...” Hani ardından hemen şöyle girecek gibi: “Yağmura sorrrr güle sorrr/Dağlara sor kaplana sor/Ona sorrrr...” Yemin ediyorum göç eden hayvanlar o sesi duysalar göç yolunu değiştirirler, bir geri dönerler yani. “Tarkan konserine gidelim” falan... Ama ben Tarkan’ın bu duyarlılığını seviyorum. Bir ara Yaşar da girmişti bu belgesel işine. “Kuşlar sonbaharda giderlerrr/İlkbaharda dönerlerrr/Aşkım” falan. Yani bir alternatif olarak düşünülebilir Tarkan’a. Ama en iyi Ertem Şener seslendirir herhalde: “Bu akbabanın 20 kardeşi var, biri Manchester City Kültür Parkı’nda” falan...
Hurriyet.com.tr'den Yonca Tokbas'in bugunku yazisi;
Unut beni
Efkar mı istiyor canım ne...
Sanırım öyle.
En damar şarkıları sıraladım arka arkaya, sürekli dinliyorum. Şimdi bu şarkıları dinlediğim için mi efkarlıyım, yoksa efkarım var da bu şarkıları dinleyip kendi efkarımı kendim mi körüklüyorum, hiç bilmiyorum.
Zaten bunun pek önemi de yok.
Şu an canım bunu çekiyor.
Sanırım insan, arada bir içinde hüzün olsun istiyor. Hüzünü özlüyor. Canı acırken, hüzünlüyken yazmak inanılmaz haz veriyor.
Sağlıksız ve karmaşık bir ruh hali belki ama, öyle işte.
Bazen içimden şöyle bir üzülmek geliyor, delilerce yazabilmek için, doya doya, döküle saçıla, ciğerimi kağıda koyarcasına yazabilmek için...
O halden de ürküyorum. Kendini bıraktın mı o ruh haline, dipsiz kuyu. Bir kere düştün mü çıkması hayli zor.
Tarkan çekiyor canım kış gelince.
İlk önce “Kış Güneşi”, ardından, “Her nerdeysen”, en son da “Unut Beni” dolanıyor dilime. Hele de bu üçü arka arkaya arabada çalınca, nasıl da dalıp gidiyorum bir yerlere anlatamam size. Bazen ürküyorum, yavaşlıyorum iyice. Mazi, eski günler, anılar, özlemle anılanlar, gidenler, kalanlar, yapılanlar, yapılamayanlar, hesaplaşmalar, hayaller, hayal kırıklıkları, yıkılıp dirilmeler... hepsi diziliyor asfaltta önüme. Bilgisayar oyunu gibi, birinden kaçıp öbürüne tutuluyorum sanki.
Bu Bayram da böyle hatırlanacak belli ki.
Şimdi zor gelen, sonra gülümsetecek.
Hep öyle oluyor.
O yüzden çok aldanıp bu hali ciddiye almamak lazım ki, uzun sürmesin di mi?
Kaynak:Hurriyet/Kelebek, hurriyet.com.tr
Melis Alphan'in Ata Demirer ile yaptigi roportajdan bir bolum;
Tarkan da Ay’daki hidroelektrik santrallerini protesto eder artık.
- Tarkan’ın belgesel seslendirmesi çok ilginç gerçekten. National Geographic’in bir belgeseli; “Büyük Göç”.
“Yatak odası sesiyle seslendirmiş” dediler ya...
- “Ahhhh evet kelebekler bu büyük göçün...” Hani ardından hemen şöyle girecek gibi: “Yağmura sorrrr güle sorrr/Dağlara sor kaplana sor/Ona sorrrr...” Yemin ediyorum göç eden hayvanlar o sesi duysalar göç yolunu değiştirirler, bir geri dönerler yani. “Tarkan konserine gidelim” falan... Ama ben Tarkan’ın bu duyarlılığını seviyorum. Bir ara Yaşar da girmişti bu belgesel işine. “Kuşlar sonbaharda giderlerrr/İlkbaharda dönerlerrr/Aşkım” falan. Yani bir alternatif olarak düşünülebilir Tarkan’a. Ama en iyi Ertem Şener seslendirir herhalde: “Bu akbabanın 20 kardeşi var, biri Manchester City Kültür Parkı’nda” falan...
Hurriyet.com.tr'den Yonca Tokbas'in bugunku yazisi;
Unut beni
Efkar mı istiyor canım ne...
Sanırım öyle.
En damar şarkıları sıraladım arka arkaya, sürekli dinliyorum. Şimdi bu şarkıları dinlediğim için mi efkarlıyım, yoksa efkarım var da bu şarkıları dinleyip kendi efkarımı kendim mi körüklüyorum, hiç bilmiyorum.
Zaten bunun pek önemi de yok.
Şu an canım bunu çekiyor.
Sanırım insan, arada bir içinde hüzün olsun istiyor. Hüzünü özlüyor. Canı acırken, hüzünlüyken yazmak inanılmaz haz veriyor.
Sağlıksız ve karmaşık bir ruh hali belki ama, öyle işte.
Bazen içimden şöyle bir üzülmek geliyor, delilerce yazabilmek için, doya doya, döküle saçıla, ciğerimi kağıda koyarcasına yazabilmek için...
O halden de ürküyorum. Kendini bıraktın mı o ruh haline, dipsiz kuyu. Bir kere düştün mü çıkması hayli zor.
Tarkan çekiyor canım kış gelince.
İlk önce “Kış Güneşi”, ardından, “Her nerdeysen”, en son da “Unut Beni” dolanıyor dilime. Hele de bu üçü arka arkaya arabada çalınca, nasıl da dalıp gidiyorum bir yerlere anlatamam size. Bazen ürküyorum, yavaşlıyorum iyice. Mazi, eski günler, anılar, özlemle anılanlar, gidenler, kalanlar, yapılanlar, yapılamayanlar, hesaplaşmalar, hayaller, hayal kırıklıkları, yıkılıp dirilmeler... hepsi diziliyor asfaltta önüme. Bilgisayar oyunu gibi, birinden kaçıp öbürüne tutuluyorum sanki.
Bu Bayram da böyle hatırlanacak belli ki.
Şimdi zor gelen, sonra gülümsetecek.
Hep öyle oluyor.
O yüzden çok aldanıp bu hali ciddiye almamak lazım ki, uzun sürmesin di mi?
Kaynak:Hurriyet/Kelebek, hurriyet.com.tr