tarkaseksüel
07-03-10, 20:57
Tarkan’ı sevmekten vazgeçmeyelim
Yıllar önce torunumu parkta gezdirirken avaz avaz şarkı söylemeye başladı...
Leyla Umar
Yıllar önce torunumu parkta gezdirirken avaz avaz şarkı söylemeye başladı... “Şıkıdım, şıkıdım...” diye bir şeyler mırıldanıyordu. Kimden öğrendiğini sorunca: “Tarkan’dan” dedi. Israrla Tarkan’ın kim olduğu hakkında ondan yanıt alamayınca topladığım bilgiler sonucunda, Tarkan’ın genç bir yetenek olduğunu öğrendim.
O günlerde, yakın dostum Ahmet Ertegün Türkiye’deydi. Genç kuşak tanımayabilir; Ahmet Ertegün Amerika’da uzun yıllar elçilik yapan babasıyla yaşayan iki kardeşten biriydi. Eğitimini tamamladıktan ve babasını kaybettikten sonra New York’a yerleşen Ahmet Ertegün için yaşamındaki en önemli şey caz müziğiydi. Washington’daki Türkiye Büyükelçiliği’nde hafta sonları caz konserleri düzenleyen Ahmet Ertegün Amerikalı cazcıları elçilikte ağırlardı. Ahmet Ertegün New York’taki bütün caz kulüplerini gezerken Türkiye’den yakın arkadaşı olan Arif Mardin’le bir plak şirketi kurdu. İkisi Türkiye’ye tatil için geldikleri zaman bütün gecelerini caz kulüplerinin keyfini çıkararak geçirirlerdi.
Hiç unutmam, bir gece Yeşilköy’de bir kır gazinosunda genç bir yeteneğin caz şarkıları söylediğini duyan Ertegün (Yanlış hatırlamıyorsam) Selahattin Beyazıt’tan, bizi gazinoya götürmesini istedi. Program sonuna yaklaşırken Ahmet Ertegün bize: “Çocuklar dinleyin, bu genç kısa süre sonra dünyada ünlenecek...” dedi. Ve Tarkan’ı önce masamıza, sonra Bodrum’daki malikanesine davet etti. Bizim de katıldığımız çok görkemli bir akşam yemeğinden sonra Tarkan’la buluşup anlaştı. Anlaşmaya göre Tarkan New York’a gidecek ve Ertegün’ün plak şirketinde çalışacaktı.
Tabii, bu haber bütün müzik dünyasında ses getirdi. O zaman, gene birlikte çalıştığımız Zafer Mutlu beni Tarkan’la birlikte New York’a yolladı. Anlaşma yaptığı New Yorklu bir kameraman, 15 gün süreyle bir dakika bile yanımızdan ayrılmadı.
Tarkan’ın ünü hızla artarken, vefasının azalması beni biraz üzdü. Çünkü; “Siz benim ikinci annemsiniz; seyahatlerden döndükçe önce anneme, sonra size koşacağım” derdi. Ben de onun Türkiye’ye her dönüşünde bana geleceğini ümit ederek evde beklerdim. Önceleri, işlerinin çokluğu gibi mazeretleri kabul ettim ama bir telefonu bile akıl etmediği için kırıldım. Ama bu hislerimin ona olan sevgimi azaltmadığını ve değiştirmediğini birkaç gün önce hakkında yazılanları okurken anladım. Evet, Tarkan’ı bütün kusurları ile sevmekten vazgeçemem.
Sadece, ara sıra “iyi”lik haberlerini kendi sesinden duyarsam çok mutlu olacağımı bilmesini isterim. Ve bütün hayranlarından istediğim tek şey Tarkan’ı sevmekten vazgeçmemeleri... Ve sevgilerini sözle değil, davranışlarıyla göstermeleri...
http://pazarvatan.gazetevatan.com/haberdetay.asp?hkat=1&hid=15135&yaz=Leyla%20Umar
Yıllar önce torunumu parkta gezdirirken avaz avaz şarkı söylemeye başladı...
Leyla Umar
Yıllar önce torunumu parkta gezdirirken avaz avaz şarkı söylemeye başladı... “Şıkıdım, şıkıdım...” diye bir şeyler mırıldanıyordu. Kimden öğrendiğini sorunca: “Tarkan’dan” dedi. Israrla Tarkan’ın kim olduğu hakkında ondan yanıt alamayınca topladığım bilgiler sonucunda, Tarkan’ın genç bir yetenek olduğunu öğrendim.
O günlerde, yakın dostum Ahmet Ertegün Türkiye’deydi. Genç kuşak tanımayabilir; Ahmet Ertegün Amerika’da uzun yıllar elçilik yapan babasıyla yaşayan iki kardeşten biriydi. Eğitimini tamamladıktan ve babasını kaybettikten sonra New York’a yerleşen Ahmet Ertegün için yaşamındaki en önemli şey caz müziğiydi. Washington’daki Türkiye Büyükelçiliği’nde hafta sonları caz konserleri düzenleyen Ahmet Ertegün Amerikalı cazcıları elçilikte ağırlardı. Ahmet Ertegün New York’taki bütün caz kulüplerini gezerken Türkiye’den yakın arkadaşı olan Arif Mardin’le bir plak şirketi kurdu. İkisi Türkiye’ye tatil için geldikleri zaman bütün gecelerini caz kulüplerinin keyfini çıkararak geçirirlerdi.
Hiç unutmam, bir gece Yeşilköy’de bir kır gazinosunda genç bir yeteneğin caz şarkıları söylediğini duyan Ertegün (Yanlış hatırlamıyorsam) Selahattin Beyazıt’tan, bizi gazinoya götürmesini istedi. Program sonuna yaklaşırken Ahmet Ertegün bize: “Çocuklar dinleyin, bu genç kısa süre sonra dünyada ünlenecek...” dedi. Ve Tarkan’ı önce masamıza, sonra Bodrum’daki malikanesine davet etti. Bizim de katıldığımız çok görkemli bir akşam yemeğinden sonra Tarkan’la buluşup anlaştı. Anlaşmaya göre Tarkan New York’a gidecek ve Ertegün’ün plak şirketinde çalışacaktı.
Tabii, bu haber bütün müzik dünyasında ses getirdi. O zaman, gene birlikte çalıştığımız Zafer Mutlu beni Tarkan’la birlikte New York’a yolladı. Anlaşma yaptığı New Yorklu bir kameraman, 15 gün süreyle bir dakika bile yanımızdan ayrılmadı.
Tarkan’ın ünü hızla artarken, vefasının azalması beni biraz üzdü. Çünkü; “Siz benim ikinci annemsiniz; seyahatlerden döndükçe önce anneme, sonra size koşacağım” derdi. Ben de onun Türkiye’ye her dönüşünde bana geleceğini ümit ederek evde beklerdim. Önceleri, işlerinin çokluğu gibi mazeretleri kabul ettim ama bir telefonu bile akıl etmediği için kırıldım. Ama bu hislerimin ona olan sevgimi azaltmadığını ve değiştirmediğini birkaç gün önce hakkında yazılanları okurken anladım. Evet, Tarkan’ı bütün kusurları ile sevmekten vazgeçemem.
Sadece, ara sıra “iyi”lik haberlerini kendi sesinden duyarsam çok mutlu olacağımı bilmesini isterim. Ve bütün hayranlarından istediğim tek şey Tarkan’ı sevmekten vazgeçmemeleri... Ve sevgilerini sözle değil, davranışlarıyla göstermeleri...
http://pazarvatan.gazetevatan.com/haberdetay.asp?hkat=1&hid=15135&yaz=Leyla%20Umar